Mirasta Terekenin Tespiti Ve Tereke Mallarının Korunması
TMK 599. maddesi uyarınca miras, murisin ölümü ile bir bütün olarak mirasçılarına geçer. TMK 640. maddesinde “Birden çok mirasçı bulunması halinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir.
Mirasçılar terekeye el birliği ile sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler” hükmü yer almıştır. TMK’nun 701/2 maddesinde ise
“El birliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş paylan olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır” denilmektedir.
Bu hükümlere göre miras ortaklığı mirasın tümü üzerinde söz konusu olduğundan tereke payları ayrılmaksızın ortaklığa dahil olan mirasçılara aittir. Tereke üzerinde ortaklık devam ettiği sürece, mirasçıların somut ve bağımsız payları mevcut değildir.
Bu nedenle davacının müşterek miras bırakandan intikal eden bankadaki para üzerinde tasarrufta bulunabilmesi için ya tüm mirasçıların bankaya birlikte müracaat etmesi veya terekeye mümessil tayini ya da el birliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmesi gerekmektedir. Davacı el birliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmesini talep etmiş olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken Yargıtay Kararı yanlış yorumlanarak davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Bu nedenle davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun kabulü ile mahalli mahkemenin kararının kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Terekenin Tespiti Koruma Önlemlerinin Alınması ve Terekeye Temsilci Atanması
Yerel mahkemece murisin yerleşim yeri adresinin Almanya adresi olduğu, Türkiye de yerleşim yerinin tespit edilememesi nedeniyle Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinin de bulunmaması sebebiyle İzmir Sulh Hukuk Mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesi ile mahkemenin yetkisizliğine, dosyanın kararın kesinleşmesi ve talep halinde …. Nöbetçi Sulh Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
Muris yerleşim yerinde ölmüş ise murisin son yerleşim yeri Sulh Hukuk Mahkemesi tereke mallarının korunması ve hak sahiplerine geçmesini sağlamak üzere gerekli bütün önlemleri almak zorundadır.
Muris yerleşim yerinden başka bir yerde ölmüş ise o yerin sulh hukuk mahkemesi hakimi murisin ölüm yerinde bulunan mallarının korunması için gerekli önlemleri alır. Bununla ilgili dosyayı var ise vasiyetnameyi murisin yerleşim yeri sulh hukuk mahkemesine göndererek bu ölümü gecikmeksizin bildirir.
Önlem alma isteğini yetki yahut başka bir sebeple red edilmesi tereke mallarının kaybına sebep olabileceği gibi hak sahiplerine intikal etmeme sonucunu da doğurur. Terekenin tespiti koruma önlemlerinin alınması ve terekeye temsilci atanması isteğine ilişkin taleplerin duruşma açılmadan inceleneceğini ilişkin yasal bir hüküm yoktur.
1587 sayılı nüfus kanının 4 ve 28. maddeleri gereğince nüfusa kayıtlı olunan yer yerleşim yerine karine kabul edilirken 1587 sayılı nüfus kanunun 28. Maddesi 21/10/2003 tarihli 4992 sayılı kanunun 1. Maddesi ile yürürlükten kaldırıldığından bu karineden vazgeçilmiş, 29/04/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5490 sayılı nüfus hizmetleri kanununda da böyle bir hükme yer verilmemiştir.
Bu nedenle Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 2015/12936 Esas, 2016/2532 K sayılı ilamında belirtildiği üzere ölüm yerinde bulunan tereke mallarının korunması için gerekli önlemlerin alınması, murisin yerleşim yerinin hadise şeklinde incelenerek tespiti ile murisin yerleşim yerinin başka bir yer olduğunun belirlenmesi halinde yetkisizlik kararı verilerek tereke dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesi gerekirken eksik inceleme ile murisin Türkiye’deki son yerleşim yeri hakkında araştırma yapılmadan murisin yurt içerisinde bulunduğu süre zarfında ikamet ettiği adresin gösterilen tanıklar dinlenilerek belirlenmeksizin mahkemece karar verilmiş olması neticesinde yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HMK ‘nın 11. Maddesinde “Terekenin paylaşılmasına, yapılan paylaşma sözleşmesinin geçersizliğine, ölüme bağlı tasarrufların iptali ve tenkisine, miras sebebiyle istihkaka ilişkin davalar ile mirasçılar arasında terekenin yönetiminden kaynaklanan davalarda ölen kimsenin son yerleşim yen mahkemesi kesin yetkili olduğu” açıkça hükme bağlanmış
Türkiye ‘de sakin olmaması halinde Türkiye’deki son yerleşim yerinin de araştırılması gerektiğini, Ancak yerel mahkemece bu yönde bir araştırma yapılmadan yetkili mahkemenin İzmir Mahkemeleri olduğuna hükmedildiğini ve bu durumun hatalı olduğunu, Son yerleşim yeri hususunda araştırma yapılmadığını, nüfus kayıt sisteminde yer alan bilgilerden de anlaşıldığı üzere müteveffanın yurt dışında ikamet etmekte olduğunu, mahkemece araştırılması gereken hususun müteveffanın Türkiye’deki son yerleşim yerinin neresi olduğu hususu olduğunu, yerel mahkeme tarafından müteveffanın Türkiye’deki son yerleşim yeri hakkında araştırma yapılması gerekirken yetkisizlik kararı verilmesinin yerinde olmadığını,
Nüfus kayıtlarından; murisin yerleşim yeri adresi Hamburg/Almanya Federal Cumhuriyeti olarak kayıtlı olduğunu, Murisin Türkiye adresi tespit edilememiş olmakla, Milletler arası Özel Hukuk ve Usul Kanununun 41. maddesinde “Türk vatandaşlarının kişi hallerine ilişkin davaları, yabancı ülke mahkemelerinde açılmadığı veya açılamadığı takdirde Türkiye’de yer itibariyle yetkili mahkemede, bulunmaması halinde ilgilinin sakin olduğu yer,
Türkiye’de sakin değilse Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinde, o da bulunmadığı takdirde Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinde görülür.” denilmekte olup, bu halı ile yetkili mahkemenin İzmir Sulh Hukuk Mahkemesi olduğunu, İzmir Sulh Hukuk Mahkemesinin yetkili olmakla Denizli 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin yetkisizliğine dair karar verilmiştir.
AVUKATA İLK SORUYU SİZ SORMAK İSTER MİSİNİZ?