Ölüme Bağlı Tasarrufun İptali Davası | Ankara Avukat, Boşanma Avukatı, Miras Avukatları Ankara

Ankara Avukat

ANASAYFA

Ölüme Bağlı Tasarrufun İptali Davası

Ölüme Bağlı Tasarrufun İptali Davası

Ölüme Bağlı Tasarrufun İptali Davası – İrade sakatlıkları haricinde ölüme bağlı tasarrufların yürürlüğe girmelerine engel olabilecek kendiliğinden hükümsüzlük halleri ile irade sakatlığı haricindeki diğer iptal sebeplerine değinilmiştir. İkinci bölümde ise esas ödev konusu olan irade sakatlığı sebebiyle ölüme bağlı tasarrufların iptal sebebi başlıklar altında incelenmiştir.

Vasiyetnamelerin tek, miras sözleşmelerinin ise iki taraflı hukuki işlemler olmaları nedeniyle aralarında çıkan farklılıkları, bu konu başlıkları altında irdelenmiştir. Daha sonrasında irade sakatlığı nedeniyle ölüme bağlı tasarrufun iptal edilmesi hakkında genel bir bilgi vererek, sonuçlarının neler olacağı üzerinde durulmuştur. Bu bölümde konuya yüzeysel olarak değinilmiş, esas konu olan 2.bölüm üzerinde durulmuştur.

Ölüme Bağlı Tasarrufun Hükümsüzlüğü Nedir?

Vasiyet ve miras sözleşmesi, gerçek kişilerin hukuki etki ve sonuçlarını ölümlerinden sonra doğan hukuki işlemleridir.

Ölüme bağlı tasarrufların sağlar arası hukuki işlemlerden farkı, sağlar arası işlemin, işlemi yapan kişinin sağlığında hüküm ve netice meydana getirmesidir. Her hukuki işlemde olduğu gibi ölüme bağlı tasarruflar da kanunda belirli şartlara bağlanmıştır.

Kanunun emrettiği şekillere uygun olarak yapılır ve bu hükümlere aykırı olamaz. Aksi takdirde kanunun aradığı şartlara ve unsurlara uygun olmayan bir ölüme bağlı tasarruf hükümsüz olur.

Miras Hukuku - Miras DavalarıÖlüme Bağlı Tasarruflarda Hükümsüzlük Halleri

Ölüme bağlı tasarruflar, sağlar arası hukuki işlemlerden farklı, özel bir hukuki rejime bağlanmıştır. Bu özel hukuki rejimin ana özellikleri, sıkı şekil şartları, geçersizlikten kurtarıcı yorum kurallarının uygulanabilirliği, kanuni mirasçılar ile alacaklılarının korunmalarına ilişkin özel hükümler, ölüme bağlı tasarrufların bağlayıcılığının zayıflığı, tasarrufta bulunan kimsenin vefatı öncesinde borç altına girmemiş olması ve son olarak özel bir hükümsüzlük rejimine tabi olmasından ibarettir.

Medeni Kanun’un ölüme bağlı tasarruflara ilişkin olan hükümleri incelendiğinde, ölüme bağlı tasarruflar için iki tür hükümsüzlük şekli düzenlendiği görülür. Bunlar ölüme bağlı tasarrufların kendiliğinden hükümsüzlüğü ve ölüme bağlı tasarrufların iptalidir.

Ölüme bağlı tasarruflara özgü hükümsüzlük rejimi uyarınca, geçerlilik şartlarındaki eksiklik ehliyete veya şekle ilişkin olması, ya da ölüme bağlı tasarrufun konusunda kanuna veya ahlâka aykırılık bulunması halinde kendiliğinden hükümsüz sayılmayacaktır. İrade sakatlığının yaptırımı ise, hem sağlar arası hukuki işlemlerde hem de ölüme bağlı tasarruflarda iptal edilmesi şeklindedir. Bu bakımdan, ölüme bağlı tasarruflar ile sağlar arası tasarruflar arasında bir benzerlik bulunmaktadır.

Ölüme bağlı tasarruflarda irade sakatlığının yol açtığı hükümsüzlüğünü sağlar arası hukuki işlemlere nazaran farkı ise iptalin, miras bırakanın vefatı sonrasında, ancak dava yolu ile sağlanabiliyor olmasıdır. Geçerlilik şartlarındaki eksikliğin ölüme bağlı tasarrufun hükümsüzlüğüne yol açması için, bir iptal davası açılması veya hükümsüzlüğü defi yolu ile ileri sürülmesi gerekmektedir.

Yani geçerlilik şartlarında eksiklik mevcutsa, ölüme bağlı tasarruf iptal edilmedikçe geçerlidir. Nitekim bu konu Türk Medeni Kanunun 557.maddesinde iptal davasının sebepleri başlığı altında ele alınmıştır. “Vasiyetnameler yasaya uygun yapılmasalar bile iptal edilinceye kadar hukuki sonuç doğururlar.” Ölüme bağlı tasarrufun iptalinin istenebileceği hallerde, ilgililer tarafından açılacak iptal davası, kanunda öngörülen süreler içinde açmalıdır.

İptal davası süresi içinde açılmazsa, ölüme bağlı tasarruf geçerli olarak kalacaktır. Ölüme bağlı tasarrufun kendiliğinden hükümsüz olduğu durumda ölüme bağlı tasarruf geçerli olarak yapılmıştır. Ancak sonradan ortaya çıkan sebeplerle ölüme bağlı tasarruf kanun gereği hükümsüz hale gelmektedir.

Bu halde iptal davası açıp mahkemeden ölüme bağlı tasarrufu hükümsüz kılacak bir karar almaya gerek yoktur. Ancak istenirse, her zaman tespit davası açılıp, ölüme bağlı tasarrufun sonradan kanun gereği hükümsüz olduğu hüküm altına alınabilir.

Ölüme Bağlı Tasarrufların Kendiliğinden Hükümsüz Olduğu Haller

MK 557’de 4 bent halinde sayılan geçerlilik şartlarına aykırılığın birer iptal sebebi olduğunu daha önce belirtmiştik. Ancak, ölüme bağlı tasarrufların hükümsüzlüğüne yol açan hallerin, sadece bu hükümde sayılanlardan ibaret olmadığı, bu iptal sebepleri haricinde ölüme bağlı tasarrufların yokluğuna veya kesin hükümsüzlüğüne sebebiyet veren bazı sebeplerin de mevcut olduğu öğretide kabul edilmektedir.

Bazı ölüme bağlı tasarruflar kendiliğinden hükümsüz olur. Mesela, murisin uyuşturucu maddeler vasiyet etmesi, devlete ait bir mali vasiyet konusu yapmış olması, bir ormanı, denizi veya kaçak tütün ya da sigara vasiyet etmesi gibi durumlar örnektir.

Miras bırakan tarafından düzenlendiği iddia olunan el yazılı vasiyetnamenin aslında miras bırakan tarafından değil de, üçüncü bir kimse tarafından düzenlendiği ispat olunursa, ölüme bağlı tasarruf kendiliğinden hükümsüz hale gelecektir.

Miras bırakanın düzenlemiş olduğu ölüme bağlı tasarrufunda, mirasçı veya vasiyet alacaklılarının belirlenmesini üçüncü bir kişiye bırakmış olması halinde, veya vasiyet alacaklılarının belirlenmesini üçüncü bir kişiye bırakmış olması halinde, tasarrufun kesin hükümsüzlüğü söz konusu olur.

Zira ölüme bağlı tasarruf düzenlenmesi şahsa bağlı bir hak olup, temsil geçerli değildir. Mevcut bir ölüme bağlı tasarrufun yürürlüğe girmesine engel sebeplerin varlığı halinde de ölüme bağlı tasarrufun kesin hükümsüzlüğünden bahsedilmektedir.

Mirasçı olarak atanan veya lehine belirli mal vasiyet edilen kimsenin mirastan yoksun kalması, lehine ölüme bağlı tasarruf yapılmış eşten boşanma kararının kesinleşmesi, şarta bağlı ölüme bağlı tasarrufta bozucu şartın gerçekleşmesi veya geciktirici şartın gerçekleşmesinin imkansızlaşması, lehine ölüme bağlı tasarrufta bulunan kimsenin miras bırakandan önce ölmesi, sözlü vasiyetnamede 1 aylık sürenin geçmesi gibi bu hallere örnektir.

Miras Davaları AnkaraÖlüme Bağlı Tasarrufun İptali Davası – Nedenleri

 Ölüme bağlı tasarrufların geçersizliğini bu geçersiz olmasından yararlanacak kişilerin ileri sürüp ispatlaması sonucu, yenilik doğurucu bir hüküm niteliğindeki mahkeme karar ile tespit edilmesi gerekir.

Ölüme bağlı tasarrufların iptali TMK m.557 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. İptal davasının sebepleri 557.maddede ele alınmıştır; Madde 557- Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir:

Tasarruf miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,

Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa,

Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlaka aykırı ise,

Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa.

Öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde itiraz etmez ise tasarruf geçerli hale gelir.  Ölüme bağlı tasarrufta kişinin veya şeyin belirtilmesinde açık yanılma halinde mira bırakanın gerçek arzusu kesin olarak tespit edilebilirse, tasarruf bu arzuya göre düzeltilebilir. Bu konu ilgili başlıkta daha detaylı incelenecektir.

Ehliyetsizlik Nedeniyle İptali – Ölüme Bağlı Tasarrufun İptali Davası

Medeni Kanunda “Tasarruf Ehliyeti” kenar başlığı altında m.502 ve m.503’te ölüme bağlı tasarruf yapabilme ehliyetini düzenlemiştir.

TMK m.502’ye göre vasiyet edenin ayırt etme gücüne sahip ve on beş yaşını doldurmuş olması gerekir. TMK m.503’e göre ölüme bağlı miras sözleşmeleri düzenleyebilmek için, ayırt etme gücüne sahip olmak, ergin ve kısıtlı olmamak gerekir. Ölüme bağlı tasarruf yapma ehliyeti, kişinin geçerli bir vasiyetname ya da miras sözleşmesi yapabilme ehline sahip olmalıdır.

Ölüme bağlı tasarrufu düzenleyen kişinin yasanın öngördüğü ehliyet koşullarına sahip olmadığı bir zamanda tasarruf yapılmışsa, ilgilerin başvuru üzerine hakim tarafından iptal edilir. “Ehliyetsizlik kamu düzeni ile ilgilidir. Dosyaya ibraz edilen raporlar ehliyetsizlik olgusunu tam olarak yansıtamamaktadır. Bu bakımdan murisin işlem tarihlerinde ehliyetli olup olmadığının tereddütsüz olarak açıklığa kavuşturulması da zorunludur.”  Ehliyet tasarrufun yapılma anında bulunması gerekir.

Tasarrufu yaparken ehil olan bir kimsenin sonra ehliyetsiz hale düşmesi tasarrufun geçerliliğini etkilemeyeceği gibi tasarrufu yaparken ehil olmayan kimsenin sonradan ehil hale gelmesi de tasarrufu kendiliğinden geçerli hale getirmez. Miras bırakan tasarrufu geçerli kılmak istiyorsa yeniden yapmak zorundadır.

TMK m.504/2’nin kıyasen uygulanması sonucu, mirasın geçişinden sonra geçersizlik sebebinin ortadan kalkması sebebiyle (örneğin on beşinci yaşın tamamlanması) ölüme bağlı tasarruf 1 yıl içinde geçersiz hale getirilmemişse, bu durumda ehliyet eksikliği yine de giderilmiş olmaz.

Zira irade sakatlığı ile tasarruf ehliyetsizliği farklı şeylerdir. “Vasiyetnamenin tanzimi esnasında tabip raporu alınmışsa artık vasiyetnamenin temyiz kudretine sahip olmadığı tanıkla ispat edilemez. Bu konudaki ihtilafın Adli Tıp Meclisinin mütalaasına göre çözülmesi gerekmektedir.”  Burada dikkat edilmesi gereken husus miras hukukunda tasarruf yapma ehliyeti miras bırakanın terekesine ilişkin tasarrufları için söz konusu olup, terekeye ilgili olmayan tasarrufları, kapsamaz.

Şöyle ki, örneğin 14 yaşındaki miras bırakan ölümünden sonra defin törenin nasıl yapılacağını içeren bir ölüme bağlı tasarruf yapmıştır. Bu durumda miras bırakan ayırt etme gücüne sahip küçüktür. Dolayısıyla kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hakkı tek başına kullanabilir.

Burada ölüme bağlı tasarruf yaş nedeniyle geçerli olmasa bile, miras bırakan bu iradesini sözlü de açıklayabileceğinden, miras bırakanın irade beyanının geçerli olduğunu kabul etmek gerekir. “Somut olayda, davacı taraf, vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte, murisin 88 yaşında olduğunu belirterek, vasiyetnamenin ehliyetsizliği dayalı olarak iptalini talep etmektedir.

Fiil ehliyeti yokluğu; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele fiil ehliyetinin nispi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kuruluşu olan Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da zorunlu kılmaktadır. Şu durumda, ehliyetsiz olduğu ileri sürülen miras bırakanın vasiyetname tarihine yakın günlerde ve sonrasında tedavi görüp görmediği hususunda tarafların bilgisine başvurularak varsa doktor raporları, hasta müşahede kağıtları ve film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi, sonrasında işlem tarihinde miras bırakanın fiil ehliyetinin olup olmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”

Miras Hukukunda Mal Paylaşımı Nasıl Olur?İrade Sakatlıkları Nedeniyle İptali – Ölüme Bağlı Tasarrufun İptali Davası

Bir hukuki işlem olarak ölüme bağlı tasarrufların oluşabilmesi için gereken irade ile onun beyanı arasında yanılma, aldatma ve korkutma nedeniyle bir uyuşmazlık olabilir. Bu nedenle sakatlanan iradeyle kurulmuş olan ölüme bağlı tasarrufun iptali gerekir.

Söz konusu durumların ölüme bağlı tasarrufun iptaline sebep olabilmesi için uygun illiyet bağı içerisinde olması gerekir. İptal davası sebepleri başlıklı TMK m.557 uyarınca, tüm bu sebepler aynı şekilde iptale sebebiyet vereceklermiş gibi gözükse de, irade sakatlığı hallerinin diğer iptal sebeplerinden ayrıldığı iki nokta söz konusudur.

Bu farklılıklar TMK m.504’de hüküm altına alınmıştır. Bunlardan ilki olan TMK m.504/1 c.2 uyarınca, miras bırakanın yanıldığını veya aldatıldığını öğrendiği ya da korkutma veya zorlamanın etkisinden kurtulduğu günden başlayarak bir yıl içinde tasarruftan dönmemesi halinde, irade sakatlığı ile malul olan tasarruf sağlık kazanacaktır.

Artık, irade sakatlığı sebebiyle ne sağlığında tasarruf sahibi, ne de ölümü sonrasında mirasçıları tasarrufu iptal ettiremezler. TMK m.504/1 c.2’de hüküm altına alınmış bu imkan, sadece irade sakatlığı halleri için öngörülmüştür. İrade sakatlığı hallerinin ölüme bağlı tasarrufun geçerliğini sakatlayan diğer iptal sebeplerinden ikinci farkı ise ölüme bağlı tasarruflara özgü bir yorum kuralıdır.

Bu ilkeye dayanan TMK m.504/2 kuralı uyarınca, lehine tasarrufta bulunulan kişi veya vasiyet edilen şeyin belirtilmesinde açık yanılma söz konusu ise, miras bırakanın gerçek arzusunun kesin olarak tespitinin mümkün olması halinde, tasarruf bu arzuya göre düzeltilecektir.

TMK m.504 hükmünün miras sözleşmelerine nasıl uygulanacağı tartışmalıdır. Hakim görüş TMK m.504’ün vasiyetname ve miras sözleşmesi ayrımı yapılarak vasiyetnameye ölüme bağlı tasarruflara uygulanacağı; miras sözleşmelerine Türk Borçlar Kanunu m.30 vd. hükmünün uygulanacağı yönündedir. Bir iptal sebebi olarak TMK 557/b.2’de anılan irade sakatlıkları aşağıda daha detaylı incelenecektir.

Ölüme Bağlı Tasarrufların İçeriğinin, Ona Eklenen Koşul ya da Yüklemenin Hukuka ya da Ahlaka Aykırı Olması Nedeniyle İptali – Ölüme Bağlı Tasarrufun İptali Davası

Medeni Kanunun m.557/3’e göre, ölüme bağlı tasarrufun içeriğinin hukuka aykırı olması durumunda söz konusu tasarrufun iptali istenebilir.

Ayrıca tasarrufun bağlandığı koşul ya da yüklemenin de hukuka aykırı olması durumunda da, sadece koşul ya da yüklemenin değil, bu koşul veya yüklemenin bulunduğu tasarrufun da iptali istenebilir. Ölüme bağlı tasarrufun hukuka aykırılığının değerlendirilmesi anı olarak mirasın geçiş anı esas alınır. Bu kural hem miras sözleşmesi hem de ahlaki değerler dikkate alınmalıdır.

Davanın yasal mirasçılar, atanmış mirasçılar, varsa vasiyeti yerine getirme görevlisine yöneltilmesi gerekir. “Mirasçılık ve mirasın geçişi, miras bırakanın ölümü tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir.

Dava hasımsız olarak açılmıştır. Davanın yasal mirasçılar, atanmış mirasçılar, varsa vasiyeti yerine getirme görevlisine yöneltilmesi gerekir. Eksik hasımla davanın esasının incelenmesi ve yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.”

Ölüme bağlı tasarruflarda iptal nedeni olarak ahlaka aykırılık da tasarrufun veya ona bağlı koşul ve yüklemelerin amacında bulunabileceği gibi, tasarrufla onda yer alan koşul ve yüklemelerin konularında da ortaya çıkabilir. Bu durumda ahlaka aykırılık ölüme bağlı tasarrufun kendisinde değil, konuda ve takip edilen amaçtır.

Örneğin; miras bırakanın, vasiyetnamesinde belli vasiyet alacaklısı birine bıraktığı dükkanını uyuşturucu madde imal etme üzerine bırakması, evlilik dışı kurulması veya teşvik amacıyla evli bir kadını kocasından ayrılıp kendisiyle evlenmesini isteme gibi. Tasarrufun, koşul veya yüklemenin konusu ahlaka aykırı olmasa dahi, miras bırakanın amacının ahlaka ayrı olması sebebiyle tasarrufun iptali talep edilebilir.

Kişilik haklarının ihlali hukuka aykırılık teşkil edeceğinden, ölüme bağlı tasarruftaki koşul veya yüklemenin şahsiyet haklarına aykırı olması halinde tasarruf iptal edilebilir.

Örneğin, A’nın muris öldükten sonra kimseyle evlenmemesi ya da 10 yıl sonra kendi ırkından olmayan birisiyle evlenmesi şeklinde vasiyet etmesi durumunda ahlaka aykırı olmayıp, şahsiyet haklarına aykırılık söz konusudur.

Doktrinde savunulan bir görüşe göre, eğer miras bırakanın koşulun hukuka ya da ahlaka aykırılık sebebiyle ölüme bağlı tasarrufu hükümsüz kılacağını bilseydi, tasarrufu bu koşul olmadan yapacağı ispat edilebilirse, sadece koşulu hükümsüz saymak ve tasarrufu bu koşul olmaksızın ayakta tutmak mümkün olmalıdır.

Bir diğer görüş ise Medeni Kanun’un 515/2’nci maddesi yorumlayıcı değil, emredici nitelikte bir hüküm olduğundan, bu madde uygulanırken mirasbırakanın iradesini esas almak suretiyle böyle bir sonuca varılamayacağı yönündedir. Bazı faydasız ve taciz edici ve imkansız koşul ve yüklemeler ölüme bağlı tasarrufun iptalini gerektirmez, yalnız bu koşullar yok sayılır.

Örneğin, A çok sevdiği bir akrabası olan B’ye son model arabasını vasiyet etmekte, ancak her hafta sonu Tataristan’a gidip aynı sınıfta okuyan arkadaşını ziyaret etmesini istemektedir veya A kayın biraderine evini vasiyet etmekte ancak her gün 15-16 saatleri arasında Ankara Kızılay meydanında gezmesini arzulaması gibi.

Şekil Noksanlığı Nedeniyle İptali – Ölüme Bağlı Tasarrufun İptali Davası

Vasiyetnameler veya miras sözleşmeleri için kanunda öngörülen şekillere uyumamışsa, bu bir iptal sebebidir. Eğer bir hukuki işlemin geçerliliği kanunla veya taraflarca kararlaştırılan şekilde yapılmış olmasına bağlanmışsa, bu takdirde şekil zorunluluğu söz konusu olup, hukuki işlem bu şekle uyulmaksızın yapılması halinde geçersiz olur.

Örneğin; resmi vasiyetnamede tanık beyanı yazılmamış olması şekil eksikliği nedeniyle iptal sebebidir. Ölüme bağlı tasarruf vasiyet yoluyla yapılmışsa, TMK m.531 ve devamı, miras sözleşmesi yolu ile yapılmışsa TMK m.545’deki kurallarda öngörülen şekil şartlarına uygun olması gerekmektedir.

Kanun ölüme bağlı tasarrufları sıkı şekil koşullarına tabi tutmuştur. Ölüme bağlı tasarrufların böylesine sıkı şekle tabi tutulması, kişinin ölümünden sonra sonuç doğurması ve tasarrufu yapan tarafından artık düzeltilme imkanının ortadan kalkmış bulunması amacına yöneliktir ve böylece miras bırakan işlem yapmadan önce iyi düşünmeye sevk edilmiş olmaktadır. “Vasiyet resmi senetle, vasiyeti düzenleyenin el yazısı ile veya belirli şartların varlığı halinde sözlü olarak yapılabilir.

Resmi vasiyetnameyi; resmi görevliler düzenleyebilir. Kanunla görevlendirilmiş memurlara, noter yetkisine sahip baş katipler ile konsoloslar örnek olarak gösterilebilir. Kanunlarımızda köy muhtarlarına resmi vasiyetname düzenlemek için yetki verilmemiştir.

Vasiyetname düzenlenmesi için kanunlarımızda öngörülen şekil şartı ispat şartı olmayıp, geçerlik şartıdır. Bu nedenle hükme dayanak yapılan senet yetkili resmi memur tarafından yapılmadığından hukuken geçerli bulunmamaktadır. Ölüme bağlı tasarruf geçersiz olduğuna göre, dava konusu olayda tenkis hükümlerinin de uygulanmasından söz edilemez.

Zira tenkis işlemi, geçerli olan ölüme bağlı tasarruflarda söz konusu olabilir.” “El yazısı ile vasiyetnamenin geçerli olması için vasi vasiyetnameyi baştan aşağıya kadar bizzat tanzim etmiş, tanzim ettiği mahal, sene ay ve gün dahil olduğu halde bizzat kendi el yazısıyla yazılmış olması gerekir.

Mahkemece sadece vasi  imzası ile vasiyetnamedeki imzanın aynı el mahsulü olup olmadığı hakkında bilirkişi raporu alınmış vasiyetin tümü ile vasiyetçiden sadır olup olmadığı araştırılmamıştır.

Öyle ise, vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte göz önünde bulundurularak, vasi el yazıları hakkında taraflardan delilleri sorulmak, araştırılmak vasiyetnamenin baştan aşağı vasiyetçi tarafından yazılıp yazılmadığını tespit etmek gerekir.

Bu yönün düşünülmemesi yasaya aykırıdır.”  “Medeni Kanunun 483. maddesi uyarınca tanıkların okuryazar olmaları vasiyetnamenin şekle ilişkin geçerlik şartıdır.”  “Sözlü vasiyet tanıkları vakit geçirmeksizin vasiyetnameyi birlikte mahkemeye vermek ya da durumu hakime beyan ederek tutanak düzenlettirmek ile yükümlüdürler.

Olayda vasiyetnamenin iki gün geçtikten sonra mahkemeye verilmiş olmasına göre vasiyet geçerli değildir.”

Mirastan Iskat DavasıÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDA İRADE SAKATLIĞI

Medeni Kanunumuzun “İrade Sakatlığı” başlıklı 504. maddesi uyarınca: “Miras bırakanın yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama etkisi altında yaptığı ölüme bağlı tasarruf geçersizdir.” Bu hükümden, iradesi sakatlanan miras bırakanın düzenlediği ölüme bağlı tasarrufun, kendiliğinden hükümsüz olacağı anlamı çıkarılabilir.

Ancak, MK 557’den de anlaşılacağı üzere iradesi sakatlanmış miras bırakanın düzenlediği ölüme bağlı tasarruf açısından öngörülen yaptırım iptal edilebilirliktir. Yasal düzenlemeye göre, ölüme bağlı tasarruflarda irade sakatlığına bağlanan yaptırım iptal edilebilirlik olmakla birlikte, bu kuralın iki istisnası mevcuttur.

Ölüme Bağlı Tasarruflarda İrade Sakatlığı – Tasarrufun İptali Davası

MK m.504/1 b.2’de düzenlenen düzelmeye ilişkin hüküm olup, bir diğeri ise açık hata hallerine ilişkin olmak üzere MK m.504/2’de düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere, Medeni Kanunumuz irade sakatlığı hallerinde, ölüme bağlı tasarrufların mutlak olarak iptal edilebilirliğini öngörmeyip, somut olay ve hakkaniyetin gerektirdiği ölçüde bazı iptal sınırlamaları da öngörmüştür.

Yanılma (Hata) Nedeniyle Tasarrufun İptali Davası

Yanılma, mirasbırakanın tasarrufuna ilişkin beyanın istenmeyerek arzuya uygun olmaması veya iradenin oluşmasına etken olan bir hususta düşüncenin gerçek duruma uygun olmamasıdır. İradenin oluşumuna etkisi olan saiklerde dahil olmak üzere her tülü olgu, yanılmanın oluşması için yeterlidir. Yeter ki yanılmaya düşülen husus ile ölüme bağlı tasarruf arasında illiyet bağı mevcut bulunsun.

Genel olarak, sağlar arası hukuki işlemlerde söz konusu olan hata hallerine uygulanacak hükümler, Borçlar Kanununun 30 vd. maddelerinde bulunmaktadır. Borçlar Kanununun ilgili hükümlerine göre hata, sadece, esaslı olduğu takdirde dikkate alınarak hukuki işlemin geçerliliğine etki eder. Her hata, hukuki anlamda dikkate alınamaz.

Zira öyle olsaydı büyük bir karmaşa yaşanır ve hiçbir hukuki işleme güvenmek mümkün olmazdı. Hata, beyanda hata ve saikte hata olmak üzere iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Borçlar Kanununda güven ilkesinden hareketle yalnızca beyan hatası esaslı hata kabul edilip, saik hatası kural olarak esaslı hata sayılmayacağı hükme bağlanmıştır.

Saik hatası kural olarak esaslı hata sayılmazken bazı hallerde saik hatası özel bir önem kazanır ve esaslı hata olarak kabul edilir. Saik hatasının esaslı hata olarak kabul edilebilmesi için öncelikle kişinin hukuki işlem yapma iradesi belirli hususların yanlış değerlendirilmesi sonucunda sakatlanmış olmalıdır.

Bu yanlış değerlendirme hukuki işlemin zorunlu temel ve şartlarına ilişkin olmalı ve bunun hukuki işlemin zorunlu ve temel şartlarından sayılmasına ticari doğruluk imkan vermelidir.

Oysa TMK 504’den de anlaşılacağı üzere, vasiyetnamelerde hata, esaslı ve adi olarak ayrılmamıştır. Bu şekilde, sadece esaslı hatalar değil, tüm hata halleri birer iptal sebebi olarak görülmüştür.

Yeter ki hatalı değerlendirme ve tasarruf arasında illiyet bağı olsun. Ölüme bağlı tasarruflarda hata halini vasiyetnameler ve miras sözleşmeleri bakımından ayrı ayrı incelemek daha yerinde olacaktır

. “Mahkemece; “…muris Ş ile olan evliliğinden davacılar ve davalının olduğu, daha sonra muris Ş’nin B.. Y.. ile evlendiği evlenirken mal ayrılığı rejimini kabul etmek istedikleri bunu sağlamak maksadıyla muris Ş’nin noterde vasiyetname düzenlediği, ancak vasiyetnamede tüm mal varlığını sadece davalı oğluna bıraktığını bildirdiği, ancak asıl amacının bu olmadığı …” gerekçesiyle vasiyetnamenin iptali isteminin kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Ölüme bağlı tasarrufun bir türü olan vasiyetnamenin iptal sebepleri, TMK. nun 557. maddesinde sınırlı bir şekilde sayılmıştır. Bunlar; ehliyetsizlik, vasiyetnamenin yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmış olması, tasarrufun içeriğinin bağlandığı koşullar veya yüklemelerin hukuka veya ahlaka aykırı olması, tasarrufun kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmış olmasıdır.

Somut olayda; davacı, maddede tahdidi olarak sayılan iptal nedenlerinden hiç birine dayanmamıştır. Buna rağmen, mahkemece murisin vasiyetnamede tüm mal varlığını sadece davalı oğluna bıraktığı, ancak asıl amacının bu olmadığı gerekçesiyle vasiyetnamenin iptaline karar verilmiştir.

TMK 557.maddesinde yazılı iptal sebeplerine dayanılmadığı halde, vasiyetnamenin iptaline karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.”

Saikte Hata Nedeniyle Tasarrufun İptali Davası

Bir kimseyi belirli bir hukuki işlemi, mesela ölüme bağlı tasarrufu, yapmaya iten sebeplere saik denir. Bu tür hatada, tasarruf eden, tasarrufa sebep olan vakıa ile durum hakkında yanlış veya eksik bilgi sahibi olduğundan ötürü söz konusu hataya düşmüştür.

Diğer bir deyişle, miras bırakanın iradesiyle beyanının örtüşmesine karşın, miras bırakanı bu hukuki işlemi yapmaya iten sebepler, aslında miras bırakanın hiç de düşündüğü şekilde oluşmamıştır.

Dolayısıyla, miras bırakanın iradesinin oluşumunda bir sakatlık mevcuttur. Yukarıda değinmiş olduğumuz adi ve esaslı saik hatası hallerine ilişkin ayrım, miras sözleşmesi açısından bir önem taşımakla beraber vasiyetname açısından herhangi bir önem taşımamaktadır.

Zira vasiyetnamenin tek taraflı bir irade beyanı ile meydana gelmesi ve serbestçe geri alınabilen bir tasarruf olması nedeniyle lehine tasarrufta bulunulan kişinin korunmasını gerektirecek bir menfaat söz konusu değildir.

Hal böyle olunca da, esaslı olup olmaması fark etmeksizin her türlü saik hatası vasiyetnameyi sakatlar. Buna göre, içine düşülen hata ile vasiyetname arasında illiyet bağının olması tasarrufun sakatlanması için yeterlidir.

Vasiyet yolu ile yapılan ölüme bağlı tasarruflarda, miras bırakanın iradesi esas olduğundan Borçlar Hukuku alanındaki hukuki işlemlerin hata sebebiyle iptalini düzenleyen Borçlar Kanunu m.31 ve m.32’de aranan koşulların bulunmasına gerek olmadığı kabul edilmektedir.

Özellikle BK m.32 hükmüne göre Borçlar Hukukuna ilişkin bir hukuki işlem saikte olan bir hata nedeniyle iptal edilmediği halde, vasiyette saikte yanılma nedeniyle iptal edilebilir. “Saik hatası da ölüme bağlı tasarrufun iptali için yeterlidir, miras bırakan vasiyetnameyi düzenlediği sırada daha önce R’nin başkası tarafından evlat edinmiş olduğunu ve sözleşmenin hükümsüz olduğu ve ileride bunun iptal edilebileceğini bilmiş olsaydı ona mal vasiyetinde bulunmazdı.”

“Ölüme bağlı tasarrufun (vasiyetname) iptal edilmesi için hatanın esaslı olması koşul değildir. Saikte hata da iptal nedenidir.” Vasiyetnamenin, saikte hataya dayanarak iptalinin istenebilmesi için, vasiyetçi hataya düştüğü hususu bilseydi bu tasarrufu yapmayacak olmalıdır.

Örneğin, miras bırakan tek mirasçısı olan oğlu A’nın öldüğünü zannettiği için bütün mal varlığını arkadaşına bıraktığını belirten bir vasiyetname yapmıştır. Ancak sonradan oğlu miras bırakanın saikte hataya düştüğünü ve kendisinin yaşadığını bilseydi böyle bir tasarrufta bulunmayacağını ispat etmek suretiyle vasiyetnamenin iptalini isteyebilir.

Miras sözleşmesi açısından, irade ve güven teorileri taraftarları farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. İrade teorisi taraftarları, vasiyetnamede olduğu gibi miras sözleşmesinde de her türlü hatanın tasarrufu sakatlayacağını ileri sürerler.

Zira yazarlara göre, Medeni Kanun, bu konuda vasiyetname ile miras sözleşmesi arasında bir fark gözetmemiştir. Güven teorisine göre miras sözleşmesinin adi saik hatası nedeniyle iptal edilmemelidir.

Miras sözleşmesinin vasiyetnameden farklı olarak iki taraflı işlem olması, serbestçe geri alınmasının mümkün olmaması ve lehine tasarrufta bulunulan kimsenin sözleşmeye olan güveninin korunması gerekliliğinden dolayı asi saik hatası nedeniyle iptal edilmemelidir.Diğer bir deyişle miras sözleşmesi iki taraflı hukuki işlem olması sebebiyle korunması gereken bir karşı taraf vardır. Bu sebeple miras bırakan miras sözleşmesinden serbestçe geri dönemez.

Bu nedenle miras sözleşmelerinde hata sebebiyle iptal halinde gerek miras bırakan gerek karşı taraf için TMK m.5 aracılığıyla BK m.31 vd. maddeleri uygulanmalıdır. Yani hata sebebiyle iptal için hatanın miras sözleşmesinin her iki tarafı için de esaslı hata olması gerekir.

Adi bir saik hatasının, vasiyetnamelerde olduğu gibi miras sözleşmelerinin de iptaline yeteceğini,  ölüme bağlı tasarruflar teriminin kullanılmış olmasının vasiyetnameler ile miras sözleşmelerinin aynı hükümlere tabi tutulacağı manasına gelmediğini, ilgili hükümde açıkça her türlü hatanın iptale yol açacağının da belirtilmediğini ifade etmektedir.

Beyanda Hata Nedeniyle Tasarrufun İptali Davası

Bir hukuki işlem yapmak isteyen kişi, iradesine uymayan bir beyanda bulunması halinde beyan hatası söz konusudur. Beyanda hata halinde kişinin hukuki işlem yapmaya yönelik iradesi sağlıklı bir şekilde oluşmakta ancak bu iradenin açıklanması aşamasında irade ile beyan arasında uygunsuzluk meydana gelmektedir.

Örneğin, belirli mal vasiyeti yapma maksatlı olarak mal varlığının en kıymetli parçası olan köşkünü yeğenine bırakmak isteyen tasarruf sahibi, “köşkünü yeğenim B’ye vasiyet ediyorum” dese, ancak, tek yeğeninin adının B değil de C olması halinde beyanda hata mevcuttur. Zira miras bırakan, söz konusu tasarrufta bulunurken, tamamen yeğeni C’yi düşünmüş, ancak, yeğeninin adını yanlış beyan etmiştir.

Başka bir örnek vermek gerekirse, A yemek odasındaki tablosunu vasiyet etmekteyken, bir gün önce tablonun yeri değiştirilmiştir. Fakat A bunun farkında değildir. Keza A bahçe vasiyeti ederken, yanlışlıkla çiftliğini vasiyet ettiğini yazması beyanda hata söz konusudur. Beyan hatasının görünüş şekillerine bakılacak olursa, bunlardan biri şahısta hatadır. Şahısta hata, şahsın kimliğindeki hata halidir.

Örneğin, tasarruf sahibinin tek erkek kuzeni olan Ahmet’i belirtmek isterken sehven kuzenim Ali demiş olması halinde kişide yanılma durumu söz konusudur. Buna karşılık, şahsın vasıfları hakkında yanılgıya düşülmesi de beyanda değil saikte yanılgı durumudur.

Örneğin, miras bırakanın pek de vefalı görüp vasiyet kazandırmasında bulunduğu komşusunun aslında kendisinden içten içe nefret etmesi hali, şahısta değil saikte hata halidir. Diğer bir beyan hatası hali ise, şeyde hatadır.

Ölüme bağlı tasarrufun konusu olan şeyde hata halinde, miras bırakan, beyan ettiği tasarrufu kesinlikle istememektedir. Örneğin, tasarruf eden, yazlık evinde bulunan ve kendisine babasından yadigar kalan antika vazosunu vasiyet ettiğini belirtirken aslında bu vazonun kışlık evinde bulunuyor olması halinde yazlık evdeki değersiz vazonun değil kışlık evdeki antika vazonun dikkate alınması gerekir.

Zira şeyde hata, eşyanın vasıflarındaki yanılmayı kapsamaz. Eşyanın vasfındaki yanılmada, miras bırakan kimsenin, vasiyet ettiği malın kıymetini takdir edememiş olması gerekirdi. Bu türden bir yanılgı, olsa olsa, saik yanılgısı niteliğindedir.

Bir ölüme bağlı tasarrufta, tasarruf konusu şeyde veya lehine tasarrufta bulunulan kimsenin kimliğinde hata söz konusu ise ve miras bırakanın gerçek arzusunun kesin olarak tespiti mümkünse, MK m.504/2 uyarınca, tasarruf, miras bırakanın gerçek arzusu doğrultusunda düzeltilir.  “Vasiyetin konusunun taşınmaz olduğu durumlarda tapu kayıtlarının yanlış verilmiş olması halinde Yargıtay, tahvile imkan tanımaktadır.”

TMK m.504/2 uyarınca ölüme bağlı tasarrufta kişinin ya da şeyin belirlenmesinde açık yanılma halinde, miras bırakanın arzusu kesin olarak tespit edilebilirse ölüme bağlı tasarruf iptal edilmeyip, miras bırakanın gerçek iradesine göre kuralının uygulanması ile geçerli olarak korunacağı kabul edilmiştir. Hakim, yorum yoluna başvurarak gerekli değişikliği yapabilir.

Miras bırakanın yanılmasının TMK m.504/2’ye göre düzeltilerek geçerli olması iki koşula bağlıdır.  Hata her şeyden önce ölüme bağlı tasarrufun konusunu oluşturan eşya, alacak hakkını ya da ölüme bağlı tasarrufun mirasçısı, mirasçı alacaklısı sıfatı ile lehtar olan kişiye ilişkin olmalıdır. –  Miras bırakanın gerçek iradesi kesin olarak tespit edilebilmelidir

Miras bırakanın varsayılan farazi iradesine göre ölüme bağlı tasarrufun tamamlanması mümkün değildir. Yanılgının hatanın yapıldığı kesinlikle belirlenemiyorsa, örneğin vasiyette “Ayşe” denilmişse ve on tane Ayşe varsa vasiyet geçerli sayılmaz. Hukuki işlemlerde kendi kusuru ile hataya düşen, işlemin iptali halinde BK m.35’e göre diğer tarafın zararlarını tazmin etmek zorundadır.

Ölüme Bağlı Tasarrufun İptali Davası – Aldatma (Hile) Nedeniyle Tasarrufun İptali Davası

Bir kimsenin iradesinin doğumu esnasında yanlış bir düşüncenin oluşmasına sebebiyet veren, kişinin nezdinde uyanmış yanlış düşünceyi onaylayan veya bu düşüncenin süregelmesine kasten engel olmayan kimsenin yaptığı bu hareketlere aldatma adı verilir.

Söz konusu hususa, tasarruf sahibi açısından baktığımızda ise aldatmayı, tasarruf sahibinin kasten saik hatasına düşürülmesi şeklinde nitelendirebiliriz.

Aldatma iradeyi sakatlayan sebeplerden biri olarak Borçlar Kanununun 36.maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre, taraflardan biri diğer tarafın aldatmasıyla bir sözleşme yapmaya sevk edilmişse, aldatmaya maruz kalan tarafın hatası esaslı olmasa dahi sözleşme ile bağlı değildir.

Aldatılma halinin ölüme bağlı tasarrufun iptaline yol açabilmesi için, ölüme bağlı tasarruf ile aldatmaya yönelik davranış arasında bir nedensellik bağı bulunması gerekli ve yeterlidir.

Yani, aldatmaya yönelik davranışlar olmasaydı ölüme bağlı tasarrufun hiç yapılmayacağının veya bu şekilde ortaya çıkmayacak olmasının sabit olması gerekir. Aldatmaya yönelik bir davranış bulunmasına karşın bu davranışın ölüme bağlı tasarrufun düzenlenmesi esnasında bir etkisi olmamış olması halinde iptal söz konusu olmayacaktır.

“Hile, bir kimsenin iradesinin gerçek dışında açığa vurulması için ona karşı girişilen eylem ve davranışlardır. Yani o kişinin gerçeği bilmesi halinde iradesini açıklamaktan kaçınacağı kesin olan hallerde, hileden söz edilebilir.

Söz gelimi, bir kişi kira konusunda beyanda bulunduğu halde sözleşmeye bu yönün, satış şeklinde geçmiş olması gibi, olayda önce açıklanan kuralın kapsamına giren bir aldatmanın varlığının kabule yeterli ve elverişli durum ve deliller yoktur. Şöyle ki; miras bırakan başlangıçta, ölünceye kadar bakma sözleşmesi şeklinde bir irade beyanında bulunduğu halde, iradesi vasiyet biçiminde tespit edilmiş olsaydı, bu takdirde aldatıldığının kabulü gerekirdi.

Oysa miras bırakan, ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmaktan kendi isteğiyle vazgeçmiş, resmi vasiyetname düzenleme yolunu seçmiştir. O halde aldatmadan söz edilemez. Buna rağmen değerlendirmede yanlışa düşülerek vasiyetnamenin iptal edilmiş olması isabetsizdir.”

Aldatmanın sebep olduğu irade sakatlığı iradenin beyanında değil, iradenin oluşumu sırasında ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla aldatmaya sebep olan taraf, aldatma fiiliyle karşı tarafta bir saik hatasına sebep olmakta ve kişi aldatmadan kaynaklanan saik hatası neticesinde iradesini açıklamaktadır.

Örneğin, A’nın, antika halı almak isteyen B’ye eski halısını antika halı olarak tanıtarak satmak istemesi halinde aldatma söz konusudur. MK aldatmayı da ölüme bağlı tasarrufun iptal sebeplerinden biri olarak saymaktadır. 3.kişinin aldatması bakımından ise hem vasiyet, hem de miras sözleşmesi açısından ayrı ayrı bakmak gerekir.

Kanunda, aldatma deyimi ile anlatılmak istenen, aldatılan kişinin ya da bu nedenle hakları zedelenenlerin dava açma hakkıdır. Aldatma fiilinin, ölüme bağlı tasarrufun geçerliliğine etki etmesi için, mutlaka yarar sağlayacak kişi tarafından gerçekleştirilmiş olması gerekmez.

Vasiyetnameler açısından, aldatma eyleminin üçüncü kişi tarafından yapılması ile lehine tasarrufta bulunulan kimse tarafından yapılması arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır.

Üçüncü kişinin aldatması da tasarrufun iptaline yol açabilmektedir. Üçüncü kişilerin aldatması halinde, vasiyetnamenin iptali için bu durumu lehine kullanabilecek kimsenin aldatılma halinden haberdar olması da aranmamaktadır.

Önemli olan, vasiyetname ile aldatılma durumu arasında bir illiyet bağının bulunuyor olmasıdır. Bu da demektir ki, vasiyetnamenin oluşması aşamasında üçüncü kişilerce gerçekleştirilen her türlü aldatılma hali, vasiyetnamenin iptali sonucunu doğurur.

Miras sözleşmelerinde tartışmalı olan konu güven teorisi uyarınca, aldatılma sebebiyle iptal için her iki taraf da BK m.36’ya tabidir. Dolayısıyla, hem miras bırakanın hem de lehine miras bırakılan kimsenin, üçüncü kişilerin aldatması sebebiyle miras sözleşmesini tek taraflı olarak ortadan kaldırabilmeleri için, miras sözleşmesinin diğer tarafının aldatmadan haberdar olması veya haberdar olabilecek durumda olması gerekir.

Şayet, üçüncü kişinin aldatması, lehine tasarrufta bulunulmuş kimse tarafından bilinmiyor veya bilinmesi gerekmiyorsa, miras sözleşmesinin ortadan kaldırılması söz konusu olmayacak, sadece aldatan üçüncü kişiden tazminat isteme imkanı olacaktır.

İrade teorisini savunanlara göre ise, BK m.36 miras sözleşmesinin ölüme bağlı tasarrufta bulunan tarafı hakkında geçerli olmayacak, üçüncü kişinin aldatması durumunda da illiyet bağı bulunması halinde tasarrufun iptali söz konusu olabilecektir.

Korkutma veya Zorlama (Tehdit ve Cebir)  Nedeniyle Tasarrufun İptali Davası

Korkutma, kişinin irade serbestini ihlal suretiyle onu gerçek isteğine uymayan bir beyanda bulunmak zorunluluğunda bırakan, hukukun uygun görmediği davranışlardır.

Örneğin, işçinin işverenini işten ayrılırım diyerek korkutması, kiralayanın kiracısını tahliye ile korkutması, bir senetten dolayı alacaklı olan kimsenin senedi icraya koyacağını söylemesi, velayeti kendisinde olmasına karşın çocuğunun diğer ebeveynle birlikte kalmasına göz yummakta olan kimsenin çocuğunu geri alacağını söylemesi gibi durumlar, hukuka uygun olmalarına karşın, haksız bir menfaat elde etme amacı taşıdıklarından ötürü ölüme bağlı tasarrufun iptaline yol açabilecek makul sebeplerdir.Korkutma BK’nun 37. ve 38.maddelerinde düzenlenmiştir.

BK m.37’ye göre;Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir.Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür.

Murisin kanser hastası olup, hastalığının son zamanlarında davalıların babası ile anneleri çocukları lehine vasiyetname düzenlemesi için baskı yaptıkları, vasiyetname düzenlemeye yanaşmadığı takdirde kendisine bakmayacaklarını, kapı dışarı edecekleri yönünde korkutup, murisi zorlama ile davalı çocukları lehine vasiyetname düzenlettirdikleri anlaşıldığından, vasiyetnamenin murisi manevi ikrah altında yaptırıldığı sabit olduğundan vasiyetnamenin iptali gerekir.

” Borçlar Kanunu m.38’de korkutmanın koşullarına şu şekilde değinilmiştir;Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da mal varlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır.

Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması halinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.

Önemli olan iradeye yapılan baskı ve bu baskı ile ölüme bağlı tasarruf arasındaki nedensellik bağıdır. Borçlar hukukunda sözleşmenin geçersizliği için BK m.38’de korkutma için aranan vasıflar vasiyetnamede aranmaz.

Ölüme bağlı tasarruflardan vasiyetnamelerde Medeni Kanun’un 504’üncü maddesi uygulanırken, miras sözleşmeleri bakımından Borçlar Kanununun 37 ve 38’inci maddeleri uygulanacağından, tehdit ve cebir vasiyetnameler ve miras sözleşmeleri bakımından ayrı ayrı incelenecektir.

Vasiyetnamelerde Borçlar Hukukundan farklı olarak korkutmanın hukuka aykırı olması aranmamaktadır. Korkutma sonucunda vasi iradesine haksız bir şekilde etkilemiş olması şartı ile hukuka uygun bir fiille korkutmanın gerçekleşmiş olması vasiyetnamenin iptalini talep etme hakkını doğurur.

Miras sözleşmelerinde ise, Borçlar Kanunu hükümleri uygulanacağından tehdidin hukuka aykırı olması gerekmektedir. Vasiyetnamelerde her türde ve derecede tehdit miras bırakanın iradesini etkilemiş olması iptalinin istenilmesi için yeterlidir.

Zira, BK 38’de korkutmanın şartları belirtilmişken MK m.504’de sadece korkutma denilmiş olması, ölüme bağlı tasarruflardaki korkutmanın çok daha geniş olduğunu göstermektedir. Bu da demektir ki, korkutmanın her derecesi, vasiyetnamenin iptali için yeterlidir.

Miras sözleşmeleri açısından, bazı yazarlar, esaslı olup olmamasına bakılmaksızın her türlü korkutma halinin miras sözleşmesinin iptaline sebebiyet vereceğini dile getirmektedirler. Bu görüşe göre, her olaydaki korkutma incelenirken sübjektif kriterler göz önünde bulundurulacaktır. Diğer taraftan, bu görüş taraftarlarına göre, korkutma fiilinin kimin tarafından yapılmış olduğu önem taşımamaktadır.

Diğer bir deyişle, korkutma fiilinde bulunan kimsenin sadece kendisine değil üçüncü kişilere de bir menfaat elde edebilmek amacıyla bu fiili gerçekleştirmiş olması tasarrufun iptali için yeterli bir sebeptir. “Aldatma bir kimsenin iradesinin gerçek dışında açığa vurulması için ona karşı girişilen eylem ve davranışlardır. Yani o kişinin gerçeği bilmesi halinde iradesini açıklamaktan kaçınacağı muhakkak olan hallerde hileden söz edilebilir.

Örnek olarak kişi kira yönünden beyanda bulunduğu yerde, sözleşmeye bunun satım şeklinde geçmesi gibi. Olayda anılan nitelikte bir hilenin varlığını gösterir, bir delil olmadığı gibi, esasen davacı taraf da bu yolda bir vakıa ileri sürmemiştir. Öyleyse hileden söz edilemez. Hata, gerçek iradeyle onun açıklanması arasındaki uygunsuzluk tur.

Olayda bunu kabule yarar delil tespit olunmamıştır. Tehdit, bir kimsenin kendisinin veya yakınlarından birinin can bütünlüğüne, ırz, şeref ve namus gibi kutsal varlıklarına ya da ekonomik varlığına karşı ağır ve hemen yapılması olasılığı bulunan bir zarar söz konusu olduğu zaman düşünülebilir. Olayda bu nitelikte ağır bir eylemin varlığı hiçbir bakımdan gerçekleşmemiştir.

O halde tehdit, sonucu vasiyetnamenin düzenlendiği düşünülemez. Medeni Yasanın maddesinde yazılı sebep ve şartlar bulunmadığı için mahkeme kararında isabetsizlik yoktur.”

Miras sözleşmelerinde Borçlar Kanunu hükümlerinin baskın olması gerektiğini düşünen güven teorisi taraftarları ise, korkutma halinin iptale sebebiyet verebilmesi için esaslı olması gerektiğini ileri sürerler. Bu durumda, güven prensibinin bir sonucu olarak, üçüncü kişinin korkutması halinde, korkutma eyleminden habersiz olan ve haberdar olması da gerekmeyen lehine ölüme bağlı tasarrufta bulunulan taraf, miras sözleşmesini ikrah nedeniyle ortadan kaldıran miras bırakandan BK m.37 uyarınca tazminat talep edebilecektir.

Miras sözleşmelerinde karşı tarafın güveninin korunması gerektiğinden Borçlar Kanununun 38′ inci maddesinin uygulanması ve tehdidin esaslı bir korku doğurması gerekir.

“Somut olayda, davacı taraf, murisin vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte 80 yaşında ve iradesinin zayıflamış durumda olduğunu, ayrıca davalı oğlu ile gelininin baskısı ve korkutması sonucu bu vasiyetnameyi düzenlediğini belirterek, vasiyetnamenin ehliyetsizlik ve irade sakatlığına dayalı olarak iptalini talep etmektedir. Davacı taraf vasiyetnamenin iptaline ilişkin istemini, murisin davalı tarafça korkutulması ve baskı altına alınması, eş söyleyiş ile murisin iradesinin sakatlanmış olduğu iddiasına da dayandırmaktadır.

Mahkemece, davacı tarafın tüm delilleri toplanarak, ehliyetsizlik iddiası yönünden, işlem tarihinde miras bırakanın fiil ehliyetinin olup olmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumundan rapor alınması, yine davacının murisin iradesinin sakatlandığı yönündeki iddiasına ilişkin olarak da bir değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın reddine ilişkin hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”  MK 504’de ölüme bağlı tasarrufların iptal sebepleri olarak zikredilen korkutma ve zorlama halleri, korku yaratan fiiller olarak ifade edilmiştir. Birisi şiddetin manevi yönü iken diğeri maddi yönünü oluşturur.

Çocuklarının kaçırılacağını belirterek bir vasiyetnamenin düzenlenmesini sağlamak korkutma, aynı işlemin tasarrufta bulunacak kimsenin başına silah dayanarak yapılması ise bir zorlama halidir. Medeni Kanun’un 504′ üncü maddesinde tehdidin yanında bir de cebir düzenlenmiştir.

Cebir, maddi ve manevi cebir olarak iki şekilde ortaya çıkar. Manevi cebir daha öncede ifade edildiği gibi tehdit fiilinin kapsamındadır. Maddi cebirde ise fiziki bir zorlama mevcuttur. Bu sebeple maddi cebir söz konusu olduğu takdirde artık kişinin hukuki işlem yapma iradesinden söz edilemeyeceğinden hukuki işlem meydana gelmemiştir.

Ölüme bağlı tasarruflarda zorlama ile kast edilen manevi baskıdır. Nitekim fiziksel baskı halinde miras bırakanın ölüme bağlı tasarruf yapma iradesinden söz edilemeyeceğinden, ölüme bağlı tasarruf meydana gelmez.

Örneğin, miras bırakanın elinden tutularak zorla el yazılı vasiyetname yaptırılması halinde miras bırakan da vasiyetname yapma iradesi mevcut değildir. Dolayısıyla fiziksel baskı altında yapılan ölüme bağlı tasarruflar yok hükmünde olacağından, Medeni Kanun’un 557’inci maddesine dayanarak iptal davası yoluyla geçersiz hale getirilmesine gerek yoktur.

Ancak tespit davası yoluyla yok hükmünde olduğu ortaya koyulabilir. “Vasiyetnamenin korkutma, zorlama sonucu yapılması sebebine de dayanılarak iptali istenmiştir. Ayrıca vasiyetnamenin esasa dair iptal sebeplerinden olan miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufun korkutma etkisi altında yaptığı hususu gerçekleşmişse, ölüme bağlı tasarrufun iptaline karar verilmelidir.

Korkutma kişinin irade serbestisini ihlal suretiyle onu gerçek istemine uymayan bir beyanda bulunmak zorunluluğunda bırakan, hukukun caiz görmediği davranışlardır. Korkutma maddi ve manevi olmak üzere iki türdür. Bir kimseye bir akdi yapmasını temin için maddi tazyik yapılmışsa, örneğin eli tutularak zorla sözleşmenin altı imzalanmışsa, bu halde maddi korkutma hali var sayılır. Öte yandan bir kimse korku yaratacak ona istenilen işlemi yaptırmayı amaçlayan tehdide de manevi korkutma denir.

Her iki korkutma türünde de korkutma ciddi olması, korkutmanın ağır bir tehlike teşkil etmesi, tehdidin yaratacağı tehlikenin derhal gerçekleşecek nitelikte olması, tehdidin bizzat akdin tarafına veya yakınlarına yapılması ve yapılan tehdidin haksız ve hukuka aykırı olması, tehdidin şahsa, namusa, cana, mala veya hürriyete yönelmiş bulunması ve nihayet tehditle yapılan işlem arasında illiyet bağı bulunması koşulu aranır.

Olayımızda; korkutma, olarak öne sürülen husus, hastalığının son zamanlarında davalıların lehine vasiyetname düzenlemesi için baskı yaptıkları, vasiyetname düzenlemeye yanaşmadığı takdirde kendisine bakmayacakları yönünde korkutup, murise zorlama ile eşi ve diğer davalı lehine vasiyetname düzenlettirdikleri olgusudur.

Muris M vasiyetnamenin yapıldığı tarihte tasarruf ehliyetinin bulunduğu ATK raporundan anlaşılmış ise de, vasiyetnamenin murise manevi korkutma altında yaptırıldığı dosya kapsamında sabit olduğundan davacıların davasının kabulü gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” 

İrade ile Beyan Arasında İstenerek Meydana Getirilen Uygunsuzluk Halleri 

Yukarıda değinilen yanılma, aldatılma, korkutma ve zorlama halleri miras bırakanın kendi isteği dışında ortaya çıkmış irade sakatlıklarıdır. Halbuki, bu saydıklarımız haricinde miras bırakanın bilerek ve isteyerek gerçek iradesi dışında bir iradeyi kasten dışa vurduğu haller de mevcuttur. Geniş anlamda irade bozuklukları içinde yer alan bu haller, zihni kayıt, latife beyanı ve muvazaadan ibarettir.

Zihni kayıt, beyanda bulunan kimsenin bilerek ve isteyerek gerçek iradesine uymayan bir beyanda bulunmasıdır. Beyanda bulunan kişi gerçek iradesini muhataptan saklamaktadır.

Örneğin bir evi kiraladığını veya bir borca kefil olduğunu beyan eden şahıs, içinden bunun aksini düşünmekte ve istemektedir. Hakiki irade ile açıkladığı irade arasında uyuşmazlık vardır. Ancak bu uyuşmazlık iki taraflı değil tek taraflı irade açıklamasıdır.

Konuyu vasiyetname ve miras sözleşmesi açısından ayrı ayrı incelemek gerekirse, vasiyetnamelerde durum öğretide tartışmalıdır. Bir görüşe göre zihni kaydın söz konusu olduğu vasiyetname iptal edilebilir bir vasiyetname değildir, tüm sonuçlarıyla geçerliliğini korur.

975 Görüntülenme

AVUKATA İLK SORUYU SİZ SORMAK İSTER MİSİNİZ?

AVUKATA SORU SOR

 

BİZE ULAŞIN

İletişim Bilgileri

AV.İLKAY UYAR KABA

AV.İLKAY UYAR KABA

  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram
Telefon WhatsApp