Sözleşmeye Dayalı Alacak Nasıl Alınır? Sözleşmeden doğan alacak davası, taraflar arasında imzalanan bir sözleşmenin gereklerinin yapılmaması durumunda ortaya çıkan hukuki anlaşmazlık neticesinde ilgili mahkemelere yapılan başvuruyla görülmektedir.
Söz konusu sözleşmenin taraflarını yakından ilgilendiren bu davada alacaklı konumunda olan taraf mahkeme aracılığıyla alacaklarının tahsilini talep eder.
Bu talebe karşılık mahkeme borcun tespiti kararını verebildiği gibi icra emri kararı da çıkarabilmektedir. Netice itibarıyla sözleşmeye dayalı alacak davası bu kararların ardından hukuki yollar ile sonuca ulaştırılır.
Sözleşmeden Doğan Alacak Davalarında Alacağın Kaynakları
Alacak davalarında söz konusu taraflar borçlu ve alacaklı olarak tanımlanmaktadırlar. Borçlu ve alacaklı tarafların arasındaki hukuki ihtilaf, tarafların borç ilişkisini zedeleyecek davranışlarda bulunması nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
Mahkemeye açılan alacak davalarında yetkili mahkeme de borç ilişkisini göz önünde bulundurarak borcun tespiti kararı verebilmektedir. Bu durumun neticesinde mahkeme, borçlu tarafın haksız olduğuna hükmederse söz konusu borcun alacaklıya ödenmesinde karar kılabilmektedir. Öte yandan söz konusu borcuk alacaklıya ödenmesi kararının netleşmesinin ardından alacaklı durumundaki taraf da ilamlı icra takibi yoluna gidebilme hakkına sahiptir.
Sözleşmeye Dayalı Alacak Davaları
Sözleşmeden kaynaklanan alacak davalarında esas alınan kanun gereği, mağdur duruma düşen taraf, karşı taraftan gördüğü zararı ve karşı tarafın kusurunu kanıtlamak zorundadır. Bunun akabinde zararın kanıtlanmasına rağmen, miktarında tam olarak netlik bulunmadığı durumlarda hâkim, olaya hakkaniyetle yaklaşarak uygun bir tazminat bedeli kararına hükmetme yetkisine sahiptir. Söz konusu tazminatın belirlenmesinde hâkim, işlenen kusurun ağırlığını da göz önünde bulundurmak durumundadır.
Sözleşmeye Dayalı Alacak Davalarında Yetkili Olan Mahkeme
Sözleşmeden doğan davalarda görevli mahkeme, davanın konusuna ve türüne göre değişiklik gösterebilmektedir. Bir örnekle açıklamak gerekirse, iş sözleşmesi kapsamında ortaya çıkan hukuki ihtilaf sonucu açılan alacak davasında yetkili olan mahkeme İş Mahkemesi olmaktadır. Öte yandan tarafların arasındaki hukuki anlaşmazlıklar, bir kira sözleşmesinin sorumluluklarının gerçekleştirilmemesi üzerine ortaya çıkmış ise bu konu dâhilinde ortaya çıkan alacak davasında yetkili olan mahkeme Sulh Hukuk Mahkemeleri olacaktır. Bunun yanında dava konusunun alacaklının tahsil etmek istediği borcun miktarına ya da değerine bakmadan malvarlığı üzerinden oluşturulduğu davalar ise Asliye Hukuk Mahkemeleri’nde görülmektedir.
Sözleşmeye Dayalı Alacak hakkında makalede konu kısa açıklama ve bukonuda açıklayıcı örnek olaylarda verilen yargıtay kararlarına yer verilmiştir.
Eser sözleşmesi, sözleşmenin tarafı olan yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, diğer tarafı olan işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği ve taraflara sorumluluk yükleyen ve belirli yazılı kuralları gösteren belgelerdir.
Sözleşme yapıldığında tüm maddelerin açık ve anlaşılır olmasına özen gösterilmelidir.
Yüklenicinin işe zamanında başlamaması veya sözleşme hükümlerine aykırı olarak işi geciktirmesi ya da işsahibine yüklenemeyecek bir sebeple ortaya çıkan gecikme yüzünden bütün tahminlere göre yüklenicinin işi kararlaştırılan zamanda bitiremeyeceği açıkça anlaşılırsa, işsahibi teslim için belirlenen günü beklemek zorunda olmaksızın sözleşmeden dönebilir.
Meydana getirilmesi sırasında, eserin yüklenicinin kusuru yüzünden ayıplı veya sözleşmeye aykırı olarak meydana getirileceği açıkça görülüyorsa, işsahibi bunu önlemek üzere vereceği veya verdireceği uygun bir süre içinde yükleniciye, ayıbın veya aykırılığın giderilmesi; aksi takdirde hasar ve masrafları kendisine ait olmak üzere, onarımın veya işe devamın bir üçüncü kişiye verileceği konusunda ihtarda bulunabilir.
İş sahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur. Eserin parça parça teslim edilmesi kararlaştırılmış ve bedel parçalara göre belirlenmişse, her parçanın bedeli onun teslimi anında muaccel olur. Bedel götürü olarak belirlenmişse yüklenici, eseri o bedelle meydana getirmekle yükümlüdür.
Eser, öngörülenden fazla emek ve masrafı gerektirmiş olsa bile yüklenici, belirlenen bedelin artırılmasını isteyemez. Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir.
Dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yüklenici, ancak fesih hakkını kullanabilir. Eser, öngörülenden az emek ve masrafı gerektirmiş olsa bile işsahibi, belirlenen bedelin tamamını ödemekle yükümlüdür. Geçersiz sözleşmeye dayalı olarak elde edilen kazanımlar sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri istenebilir. (Sözleşmeye Dayalı Alacak)
Sözleşmeye Dayalı Alacak
Ancak bu durumda, taraflar arasında geçersiz de olsa bir sözleşme olduğundan dava, sözleşme zamanaşımı süresine tabidir. TBK’nın 146.maddesinde sözleşmeye dayanan alacakların, başka türlü hüküm mevcut olmadığı takdirde 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu hükme bağlanmıştır.
Makalemizde Sözleşmeye Dayalı Alacak konusu yer almıştır. Diğer bilgilendirici makaleler için Ankara Avukat ve Avukatlık ve Danışmanlık sayfalarını ziyaret edebilirsiniz.
Sıkça Sorulan Sorular
İTİRAZIN İPTALİ DAVASI – UYGULANACAK YILLIK TEMERRÜT FAİZİ ORANI SÖZLEŞMEDE KARARLAŞTIRILMAMIŞSA FAİZ BORCUNUN DOĞDUĞU TARİHTE YÜRÜRLÜKTE OLAN 3095 SAYILI KANUNA GÖRE BELİRLENECEĞİ – BİLİRKİŞİ RAPORUNUN HÜKÜM KURMAYA ELVERİŞLİ OLMADIĞI .
ÖZET: Somut olay incelendiğinde; 6098 sayılı TBK 88 ve 120. maddelerinin ve 6101 sayılı Yürürlük Kanununun somut olaya etkisinin bulunup bulunmadığının irdelenip değerlendirilmesi gerekmektedir. TBK’nun 88 ve 120. maddelerinin düzenleniş amacı ve niteliği gözetildiğinde, emredici nitelik taşıdığı ve taraflar ileri sürmese de re’sen gözetileceğinin kabulü gerekir.
O halde, faize ilişkin TBK’nun 88 ve 120. Maddelerinin uygulama şeklinin irdelenmesinde; TBK.nda “temerrüt faizi” başlıklı 120. maddedeki düzenlemeye göre, uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan 3095 sayılı Kanunî Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’a göre belirlenecektir.
Buna göre, mahkemece hükmedilecek temerrüt faizinin TBK’nun 120. maddesine göre belirlenmesi gerekir. Aksi usul ve yasaya aykırı olup, bozma sebebidir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu hüküm kurmaya elverişli olmadığından hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
ALACAK DAVASI – HARİCİ SATIŞ SÖZLEŞMESİ – UYGULANACAK ZAMANAŞIMI SÜRESİ.
TALEBİN ZAMANAŞIMINA UĞRAMADIĞI – DAVALININ ZAMANAŞIMI DEFİ REDDEDİLİP İŞİN ESASINA GİRİLEREK HASIL OLACAK SONUÇ DAİRESİNDE KARAR VERİLMESİ.
ÖZET: Somut olayda, her ne kadar mahkemece, sebepsiz zenginleşme hükümleri doğrultusunda değerlendirme yapılmak suretiyle davanın bir yıllık zamanaşımı süresinde açılmadığı gerekçesiyle zamanaşımından reddine karar verilmiş ise de;
Uyuşmazlığın taraflar arasında akdedildiği iddia olunan harici satış sözleşmesinden kaynaklandığı açıktır.
Bu bağlamda; dava konusu ihtilafta uygulanacak zamanaşımı süresi, TBK’nın ilgili maddesi gereğince on yıldır.
Davacının davasını dayandırdığı sözleşme 19.08.2005 tarihli olup, dava tarihi olan 25.11.2013’e kadar geçen sürede zamanaşımı süresi dolmamış, talep zamanaşımına uğramamıştır.
Mahkemece; davalının zamanaşımı def’i reddedilip, işin esasına girilerek hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
ESER SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN DAVASI – MAHKEMECE FAİZİN BAŞLANGICINDA HATA OLDUĞU.
SÖZLEŞME TARİHİNİN FAİZE BAŞLANGIÇ YAPILAMAYACAĞI – SÖZLEŞME TARİHİNİN FAİZE BAŞLANGIÇ YAPILAMAYACAĞI – FAİZİN KARARLAŞTIRILAN TARİHTEN BAŞLATILMASI GEREKTİĞİ
ÖZET: Mahkemece faizin başlangıcında da hata yapılmıştır. Sözleşme imzalanması borçluyu temerrüde düşüren bir işlem olmadığından sözleşme tarihi faize başlangıç yapılamaz.
BK’nın 101/II. maddesi uyarınca borcun ifa edileceği gün tarafların anlaşmasıyla kesin olarak kararlaştırılmışsa faizin kararlaştırılan tarihten başlatılması gerekir.
ESER SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN DAVA – GEREKTİĞİNDE DAVALI DEFTER KAYITLARI İLE BİRLİKTE MAHALLİNDE KEŞİF DE YAPILMAK SURETİYLE UZMAN BİLİRKİŞİLERDEN ALINACAK RAPOR İLE DAVACI ALACAĞININ SAPTANIP SONUCUNA KARAR VERİLMESİ GEREKTİĞİ .
ÖZET: Yapılması gereken iş, davacının delilleri toplanarak, gerektiğinde davalı defter kayıtları ile birlikte mahallinde keşif de yapılmak suretiyle 6100 sayılı HMK’nın 266 ve devamı maddelerine uygun olarak seçilecek konusunda uzman bilirkişilerden alınacak rapor ile davacı alacağının saptanıp, sonucuna karar verilmesinden ibarettir. Açıklanan bu sebeple eksik inceleme dayalı kararın bozulması uygun bulunmuştur.
TAZMİNAT DAVASI – BAYİLİK SÖZLEŞMESİNİN HAKLI NEDENLE FESHİNE DAYALI ZARAR – DAVACININ OLUMSUZ ZARARLARINI TALEP EDEBİLECEĞİ – ZARAR OLARAK İLERİ SÜRÜLEN EKSİK ALINAN ARAÇ NEDNEİYLE KAR MAHRUMİYETİNİN OLUMLU ZARAR OLDUĞUNUN GÖZETİLMESİ GEREĞİ
Davacı vekili, davacı ile davalı arasında bayilik ilişkisi olduğunu, davalının değişik sebeplerle bayilik sözleşmesi hükümlerini ihlal ettiğini, ihlallerin giderilmesi için 20.02.2014 tarihli ihtarnamenin keşide edildiğini ve araçların derhal iadesinin ya da tahsil edilmiş bedellerinin iadesinin istenildiğini, davalı tarafça bu yükümlülüğün yerine getirilmediğini, bu sebeple bayilik sözleşmesinin müvekkili tarafından 28.03.2014 tarihinde feshedildiğini iddia ederek davalı şirketin eksik araç çekmesi sebebiyle maruz kaldığı zarardan şimdilik ……… TL ve ……… TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin haklı nedenle feshine dayalı olarak gerçekleşen zararını istemektedir. Bu şekilde isteyebileceği zarar olumsuz zarardır. Halbuki davacının zarar olarak ileri sürdüğü husus, sözleşmenin feshinden önce 2013 yılında eksik alınan araç nedeniyle oluşan kar mahrumiyeti, başka bir deyişle olumlu zarardır.
Sözleşmenin feshi halinde böyle bir zararın istenilmesi söz konusu değildir. Kaldı ki bu zararını sözleşmeyi feshetmeden istemiş olsa bile, araç satışı ile ilgili sözleşmenin 3(1). maddesi içeriğinde yeterli araç satışı olmaması durumunda taraflar arasında gerçekleştirilecek işlemler gösterilmekte olup, doğrudan zarara yönelik hesabın nasıl yapılacağına ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır. Mahkemece açıklanan bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
AVUKATA İLK SORUYU SİZ SORMAK İSTER MİSİNİZ?