Haysiyetsiz Hayat Sürme ve Zina Boşanma Davası! Velayet, Nafaka ve Tazminat Hakkında Emsal Karar!
Evlilik birliği içinde yaşanan olumsuzluklar, bazen eşlerin birbirlerine karşı hukuki süreçler başlatmalarına neden olabilir. Özellikle "haysiyetsiz hayat sürme" gibi evlilik birliğini temelinden sarsacak davranışlar, boşanma davalarının önemli sebeplerinden biri olabilir. İşte bu bağlamda sıkça merak edilen bazı sorular ve detaylı açıklamaları:
TMK Madde 163'e Göre Haysiyetsiz Hayat Sürme Nedeniyle Boşanma Davası
Türk Medeni Kanunu'nun 163. maddesi, eşlerden birinin küçük düşürücü bir suç işlemesi veya haysiyetsiz bir hayat sürmesi ve bu durumun diğer eşi için birlikte yaşamayı imkansız kılacak derecede olması halinde, mağdur olan eşin boşanma davası açabileceğini belirtir. Bu durum, eşlerden birinin evlilik birliğine zarar verecek davranışlarda bulunması ve bu durumun diğer eş için katlanılamaz olması durumunda uygulanır.
Haysiyetsiz Hayat Sürme Mutlak Boşanma Sebebi Mi?
Haysiyetsiz hayat sürme, mutlak bir boşanma sebebi olarak kabul edilmez. Zira haysiyetsiz hayat sürme sebebiyle açılan boşanma davalarında, bu durumun diğer eş için birlikte yaşamayı mümkün kılmaması gereklidir. Yani sadece haysiyetsiz hayat sürmek değil, aynı zamanda bu durumun evlilik birliğini temelinden sarsması ve diğer eş için kabul edilemez olması gerekir.
Suç İşleme Ve Haysiyetsiz Hayat Sürme Ne Demek?
Haysiyetsiz hayat sürdürme, toplumun genel ahlak anlayışına, değerlerine ve namus kavramına ters düşen davranışlar sergilemeyi içerir. Bu kavram, kişinin sürekli olarak ahlaka ve toplumsal normlara aykırı bir yaşam sürdürmesi, şeref ve onurunu zedeleyici davranışlarda bulunması anlamına gelir.
Annenin Haysiyetsiz Yaşam Sürmesi Velayet Ne Olur?
Annenin haysiyetsiz bir yaşam sürmesi durumunda, bu durumun çocuğun menfaatine zarar vereceği düşünülürse, mahkeme çocuğun velayetini anneye vermeyebilir. Bu karar, çocuğun fiziksel, duygusal ve sosyal gelişimini korumak amacıyla alınır.
Haysiyetsiz Yaşam Sürme Nedeniyle Nafakanın Kaldırılması
Yoksulluk nafakası, alacaklının yeniden evlenmesi, taraflardan birinin ölümü veya alacaklının evlenme olmaksızın fiilen evli gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması veya haysiyetsiz hayat sürmesi gibi durumlarında mahkeme kararıyla kaldırılabilir. Yani haysiyetsiz hayat sürme durumu, nafaka yükümlülüğünün sonlandırılması için yeterli bir sebep olabilir.
Haysiyetsiz Hayat Sürme Boşanma Zamanaşımı Var Mı?
Haysiyetsiz hayat sürme nedeniyle açılan boşanma davalarında zamanaşımı ya da hak düşürücü bir süre bulunmamaktadır.
Velayet, Nafaka ve Tazminat Hakkında Emsal Karar!
Boşanma süreçleri, hem duygusal hem de hukuki açıdan oldukça karmaşık olabilir. Bu örnekte, zina ve haysiyetsiz hayat sürme nedenleriyle açılan bir boşanma davasında verilen karar emsal teşkil etmiştir. Olayda Davacı kadın, kocasının bu eylemleri sebebiyle boşanmayı talep etmekte, aynı zamanda çocukları lehine aylık 3.000 TL, kendisi lehine ise aylık 5.000 TL nafaka ve her biri 200.000 TL olan maddi ve manevi tazminat talep etmektedir.
Davalı erkek, ise böyle bir suçlamayı reddederek, boşanma davasının reddini talep etmekte ve çocuğun velayetinin kendisine verilmesini istemektedir. Ayrıca davalı, davacının talep ettiği nafakanın kaldırılmasını veya azaltılmasını talep etmektedir.
İlk derece mahkemesinde yapılan yargılamada, davacının boşanma talebi kabul edilmiştir. Çocuğun velayeti anneye verilmiş ve aylık tedbir nafakası miktarı 300 TL olarak belirlenmiştir. Kararın kesinleşmesiyle bu miktar, aylık 700 TL iştirak nafakasına dönüşmüştür. Ayrıca, davacı kadın lehine aylık 400 TL tedbir nafakası tahsis edilmiş ve karar kesinleştiğinde bu miktar 600 TL yoksulluk nafakasına çıkarılmıştır. Davacı kadına ayrıca her biri 30.000 TL olan maddi ve manevi tazminatlar da hükmedilmiştir. Bu karara karşı davalı, istinaf mahkemesine başvurmuştur.
İstinaf Mahkemesinin Boşanma Kararını İnceledi!
İstinaf başvurusu esas ve usul yönünden yerinde görülmemiştir. İlk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararın, hukuka ve delillerin değerlendirilmesine uygun bir şekilde gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Bu bağlamda, istinaf mahkemesi, davalının süregelen zina eylemlerinin ve boşanma sürecindeki tam kusurlu durumunun yanı sıra, diğer kusur ve delillerin de doğru bir şekilde değerlendirildiğini ve bu durumun davalının boşanma sürecindeki kusurlu konumunu daha da pekiştirdiğini belirtmiştir.
Ayrıca, istinaf mahkemesi, çocuğun velayetinin anneye verilmesi kararını da onaylamıştır. Uzman raporu ve çocuğun üstün yararı dikkate alındığında, çocuğun annesiyle kalmasının çocuğun menfaatine olduğu belirtilmiştir.
Böylece, davalı vekilinin istinaf başvurusu reddedilmiş, ilk derece mahkemesinin kararı onanmıştır. Davacı lehine takdir edilen maddi ve manevi tazminat miktarları ile tedbir/yoksulluk/iştirak nafakalarının miktarları da ilk derece mahkemesi tarafından belirlenen şekliyle kalmıştır.
Kaynanaya hakaret eden geline nafaka yok! Yargıtay'dan emsal nafaka kararı!
İstinaf Mahkemesinin Boşanma, Velayet, Nafaka ve Tazminat Kararı!
Davalı tarafın bu süreçteki kusurları ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması, ilk derece mahkemesinin verdiği kararı desteklemektedir. Zina, onur kırıcı davranış ve haysiyetsiz yaşam sürme gibi nedenlerle, evlilik birliği zarar görmüş ve tamir edilemez bir hal almıştır. Davalının devamlı olarak zina eylemini sürdürdüğü ve bu eyleminin kesintisiz devam ettiği, bu nedenle de hak düşürücü sürenin geçerli olmadığı ortadadır.
Davalının tam kusurlu olduğu bu durumda, ilk derece mahkemesinin verdiği kararda herhangi bir usul veya esas hatası bulunmamaktadır. Kanunun olaya uygulamasında, gerekçede ve kusur belirlemesinde bir hata yapılmamıştır. Bu, tarafların boşanma sebepleri, kusur dereceleri, evlilik süresi, ekonomik ve sosyal durumları, kişilik haklarına yapılan saldırı ve boşanma sebebiyle zarar gören menfaatler dikkate alındığında açıkça görülmektedir.
İlk derece mahkemesinin kararında, nafaka, maddi ve manevi tazminat miktarları ile ilgili olarak verilen hükümler, günümüzün ekonomik koşulları ve paranın alım gücü göz önünde bulundurularak makul bir şekilde belirlenmiştir.
Müşterek çocuğun velayetinin anneye verilmesine ilişkin karar da, çocuğun üstün yararı ve uzman görüşleri dikkate alınarak verilmiştir. Bu karar, çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarına en iyi şekilde cevap vermektedir.
Bütün bu nedenlerle, istinaf mahkemesi, davalının istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Bu karar, davacı lehine takdir edilen tazminat miktarları ve nafakalar ile ilgili olarak ilk derece mahkemesinin hükümlerini onamış ve bunları geçerli kılmıştır. Bu, adaletin sağlanması ve tarafların menfaatlerinin korunması açısından önemli bir adımdır.